Aşk için 40 kural
Elif Şafak'tan aşkın 40 kuralı
Karşınızda Elif Şafak'ın "Aşk" romanında bahsedilen "40  kural". Sizce kırk kuralın bu kadar özel olmasının, bizi kalbimizden vurmasının  sebebleri nedir?
Duygularımızın iki tane ucu varsa biri korku, diğeri  ise sevgidir. 40 kural içimizdeki Öz'le birleşme, hakikati bulma yolculuğumu  karşımıza çıkan Aşk'ın kurallarıdır.
O en uç noktada öyle büyük bir sevgi vardır ki, olsa  olsa adı ilahi sevgi olur. İşte bu ilahi sevginin bir diğer adı da her yerde  aradığımız, özellikle karşı cinste buluruz sandığımız "AŞK''tır. Hayat ne ironik  değil mi? Dışarda sandığımız şeyler, aslında içimizde durmakta ve bizim onların  farkına varmamızı beklemekte.
40 KURAL
Birinci Kural: Yaradanı hangi kelimelerle  tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi  öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende  korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer Tanrı dendi mi evvele aşk,  merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut  demektir.
İkinci Kural: Hak Yolu'nda ilerlemek yürek işidir, akıl  işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini  bilenlerden ol, silenlerden değil!
Üçüncü Kural: Kuran dört seviyede okunabilir. İlk  seviye zahire manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninın batınisıdır.  Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayesiz kalır tarif  etmeye.
Dördüncü Kural: Kainattaki her zerrede Allah'ın  sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil her  an her yerdedir. Allah'ı görüp yaşayan olmadığı gibi O'nu görüp ölen de yoktur.  Kim O'nu bulursa sonsuza dek O'nda kalır.
Beşinci Kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası  başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. 'Aman sakın kendini'  diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: 'bırak kendini, ko  gitsin!'
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır,  harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa  harap bir kalpte var!
Altıncı Kural: Şu dünyada çatışma, önyargı ve  husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk  diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.
Yedinci Kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak,  sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat'i keşfedemezsin. Kendini ancak  bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
Sekizinci Kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa  kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği bir  patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet  bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği  gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
Dokuzuncu Kural: Sabretmek öyle durup beklemek değil,  ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp  gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı  emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için  zaman gerekir.
Onuncu Kural: Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey  ya da Güney -çıktığın her yolculuğun içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi  içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.
ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve  taptaze bir "Sen" zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman  gerekir.
On İkinci Kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her  yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da  değişmeyen yoktur.
On Üçüncü Kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha  fazla sayıda sahte hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve  nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da  ona hayran olmaya değil.
On Dördüncü Kural: Hakk'ın karşısına çıkardığı  değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle  beraber aksın." Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir "diye endişe etme.  Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
On Beşinci Kural: "Allah, içte ve dışta her an hepimizi  tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek hepimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz.  Yaşadığımız her hadise, attığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için  tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen  eser, kusursuzluğu hedefler."
On Altıncı Kural: Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek  kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi  bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan  ötekini, Yaradan'dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne  layıkıyla sevebilirsin.
On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte,  kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse  görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik  kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
On Sekizinci Kural: Tüm kainat olanca katmanları ve  karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan dışımızda bizi ayartmayı  bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde  ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.  Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak  Yaradan'ı tanır.
On Dokuzuncu Kural: Başkalarından saygı, ilgi ya da  sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen  birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken  yolladı mı sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
Yirminci Kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek  beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle  yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
Yirmi Birinci Kural: Hepimiz farklı sıfatlarla  sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç  şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını  başkalarına dayatmaya kalkmak, Hak'ın mukaddes nizamına saygısızlık  etmektir.
Yirmi İkinci Kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye  girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona  meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret  ile yaftalar değil.
Yirmi Üçüncü Kural: Yaşadığımız hayat elimize  tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar  ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir  kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet  bilmeyiz.
Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne  tefritte. Sufi daima orta yerde…
Yirmi Dördüncü Kural: Madem ki insan eşref-i  mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah'ın  yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket  etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa  bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan  vazgeçmemelidir.
Yirmi Beşinci Kural: Cenneti ve cehennemi illa ki  gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız,  hesapsız ve pazarlıksız sevmeye başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit  birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak  cehenneme düşüveririz.
Yirmi Altıncı Kural: Kainat yekvücut, tek varlıktır.  Her şey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını  alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki  dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve  bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
Yirmi Yedinci Kural: Şu dünya bir dağ gibidir, ona  nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf  çıkarsa, hayırlı bir laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer  yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan  hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda  göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.
Yirmi Sekizinci Kural: Geçmiş zihinlerimiz kaplayan bir  sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne  geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an'ın  hakikatini yaşar.
Yirmi Dokuzuncu Kural: Kader, hayatımızın önceden  çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten" ne yapalım kaderimiz böyle " deyip  boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamı değil sadece yol  ayırımlarını verir. Güzergah bellidir ama dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.  Öyleyse ne hayatın hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
Otuzuncu Kural: Hakiki Sufi öyle biridir ki başkaları  tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o  ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.
Sufi kusur görmez. Kusur örter.
Otuz Birinci Kural: Hakk'a yaklaşabilmek için kadife  gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir.  Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker; kimi  maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler  atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık  ki daha da sertleşerek çıkar.
Otuz İkinci Kural: Aranızdaki bütün perdeleri tek tek  kaldır ki, Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama  kurallarını başkalarını dışlamak yakut yargılamak için kullanma. Bilhassa  putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük  olsun ama inancınla büyüklük taslama!
Otuz Üçüncü Kural: Bu dünyada herkes bir şey olmaya  çalışırken sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı.  Nasıl çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta  tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.
Otuz Dördüncü Kural: Hakk'a teslimiyet ne zayıflık ne  edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı  gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi  bırakır; emin bir beldede yaşar.
Otuz Beşinci Kural: Şu hayatta ancak tezatlarla  ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi ise  içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler  kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
Otuz Altıncı Kural: Hileden, desiseden endişe etme.  Eğer birileri san tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı'da onlara tuzak  kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar  esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre  şer.
O'nun bilgisi dışında yaprak bile kımıldamaz. Sen  sadece buna inan!
Otuz Yedinci Kural: Tanrı kılı kırk yararak titizlikle  çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında  olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma  zamanı vardır, bir de ölme zamanı.
Otuz Sekizinci Kural: 'Yaşadığım hayatı değiştirmeye,  kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?' diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç  yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek  mümkün.
Tek bir gün bile tıpatıp aynıysa yazık. Her an her  nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
Otuz Dokuzuncu Kural: Noktalar sürekli değişse de bütün  aynıdır. Bu dünyadan giden bir hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her  dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz,  her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey  aynı olmaz.
Ölen her Sufi için Yeni bir Sufi daha doğar.
Kırkıncı Kural: Aşksız geçen bir ömür beyhude  yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalı, mecazi mi, yoksa dünyevi,  semavi ya da cismani diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK'ın ise hiçbir  sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır,  merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.
Kaynak:Posta.com.tr
Resim:Ensonhaber.com

