D ünyada ve ülkemizde en sık görülen ilk 10 kanser türü arasında yer alan meme kanseri, meme dokusunu oluşturan hücre gruplarının değişime u...
Kadınlar üzerinde yapılan araştırmalarda 25-49 yaş arası en fazla rastlanan kanser türü yüzde 34 oranla, 50-60 yaş aralığında ise yüzde 23 oranıyla meme kanseri olduğu görülüyor. Dünyada her yıl 2 milyon, Türkiye’de ise 18 bin kadına meme kanseri tanısı konuluyor. Kırk yılı aşkın süredir iç giyim, ev giyim, pijama ve spor giyim ürün gruplarıyla kadınların her anında yanında olan Yeni İnci, kadınların sağlığı açısından risk oluşturan meme kanserine yönelik toplumda bilinç oluşturmak ve erken teşhisin önemine dikkat çekmek amacıyla ünlü Onkolog Doç. Dr. Yavuz Dizdar’dan görüş aldı. Meme kanseriyle ilgili önemli bilgiler paylaşan Yavuz Dizdar; meme kanserinde elle muayene, genetik süreçlerin etkisi ve tedavi yöntemleri gibi birçok konuda açıklamalar yaptı.
Meme kanseri nasıl fark edilir?
Memede ele gelen bir kitle
oluşumu, meme ucundan akıntı gelmesi, memenin şişmesi ve meme cildinde
kızarıklık gibi değişikliklerin görülmesi meme kanserinin belirtileri arasında
yer alıyor. Meme kanserinin tespit edilmesinde iki yöntem olduğunu belirten
Doç. Dr. Yavuz Dizdar; “İlk yöntem olarak her kadının kendi memesini muayene
etmesini öneriyoruz. Özellikle banyo yaparken sıcak suyun etkisiyle meme dokusu
yumuşadığı için muayene yapmak daha kolay hale geliyor. Banyodan sonra arkaya
doğru uzanıp, elinizi memenizde dolaştırarak, sıra dışı bir şey var mı diye
bakmak gerekiyor. Diğer bir yöntem memeye detaylı bir şekilde bakılmasını
sağlayan ultrasonografi. Sonrasında ise bu yönteme mamogrofi eklendi. Yalnız
mamografinin genç bireylerde geçerliliği zayıf. Sonrasında ise tarama
yöntemlerine MR eklendi. Bu yöntemlerin hepsinin görme biçimleri birbirinden
farklı. Teknoloji her geçen gün gelişiyor ve sürekli yeni yöntemler ortaya
çıkıyor. Ancak hiçbir belirti yokken sürekli bu yöntemlerle taramalar yapılması
doğru değil. Eğer belli bir belirti varsa tabii ki gerekli taramalar mutlaka
yapılmalıdır. Bunun dışında 50 yaşından sonra yılda bir kez mamografi
çektirilmesini öneriyoruz. Burada ise önemli olan nokta çekilen mamografilerin
mutlaka saklanmasıdır. Çünkü eğer meme dokusunda bir değişiklik gözlemleniyorsa
daha önce çekilen mamografi sonucuna bakarak karşılaştırmak yapmak hastalığın
tespiti açısından büyük fayda sağlıyor. Onun dışında eğer içiniz rahat
etmiyorsa ara ara sadece ultrasonla memenize baktırabilirsiniz. Çünkü diğer
kanser türlerinde olduğu gibi meme kanserinde de erken teşhis hastalığın
gidişatı açısından önem taşıyor. Memede oluşan tümörün küçükken tespit
edilmesi, o tümörün büyümeden kolayca temizlenmesi açısından oldukça önemli.
Aksi takdirde tümör büyüdüğü zaman müdahale edilmesi ya da tedavi uygulanması
daha zor bir hale gelebiliyor.” dedi.
Genetik unsurların meme kanserine etkisi var mı?
Meme kanseriyle ilgili en çok merak
edilen konuların başında meme kanseri genetik midir? sorusunun yer aldığını ifade eden Dizdar; “Bu
noktada meme kanserinin ne boyutta genetik olduğu kısmı ise tartışmalı. Çünkü
bir şeye genetik diyebilmek için kanser hücresinin bazı özellikler göstermesi
gerekiyor. Genetik kanserler tüm kanser türleri içerisinde yüzde 5’lik gibi çok
küçük bir kısmı oluşturuyor. Tıp Fakültesinden yeni mezun olduğumda meme
kanseri 15-20 kadından birinde görülüyordu. Günümüze baktığımızda ise en az 10
kadından 1’i meme kanserine yakalanıyor. Baktığımızda iki katı bir artış
görüyoruz. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre ise yakın zamanda 2 kadından
birinin meme kanserine yakalanacağı tahmin ediliyor. Bu artış ise birçok
kişinin aklına ilk olarak genetik konusunu getiriyor. Fakat durum tam olarak
öyle değil, çünkü yaşadığınız koşullar da sizin genetiğinizin dış dünyayla
ilişkisini ve vücudunuzun nasıl çalışacağını belirliyor. 30 – 40 yıl içerisinde
değişimin ne kadar büyük olduğunu görünce de genetiktir yaklaşımının
kanserlerin bu kadar üzerine örtülmesi doğru değildir. Çünkü bu durum kanser
üzerindeki algının dağılmasına neden olabilir. İnsanların aklında nasıl olsa
genetik bir durum, yapacak bir şey yok gibi bir düşünce oluşabilir. Şunu
belirtmem gerekiyor ki meme kanserinde de genetik faktörlerin etkisi küçük bir
kısmı kapsıyor.” şeklinde konuştu.
Meme kanserinde tedavi yöntemleri…
Meme kanserinde kemoterapinin dışında kullanılan çok fazla
tedavi olduğunu vurgulayan Dizdar; “Bu biraz meme kanserinin biyolojik
özellikleriyle ilişkili bir durum. Kanserde bazı parametreleri inceliniyor ve
tedavinin ona uygun olduğu görülürse ve bilimsel olarak bir karşılık varsa o tedavi
de uygulanabiliyor. Örneğin bazı genetik özellikteki kanserlerde biyolojik
ilaçlar kullanılabiliyor. Tabii ki bu tedaviler ekonomik bir yük teşkil ediyor
fakat başarı oranları yüksek. Bu tedaviler her meme kanserine uygulanmayabilir,
bu noktada kanser hücresinin biyolojik özelliklerini iyi ayırt etmek gerekiyor.
Kemoterapinin kullanımı ise biraz tartışmalı. Tartışmanın gerekçesi
kemoterapinin kötü olmasından kaynaklanmıyor. Kemoterapi bize öğretilirken, DNA
üzerinde etkili olduğu aktarıldı. Kemoterapinin sadece DNA üzerinden etkili
olduğu düşüncesine göre hareket edilirse herkese uygulayacağız noktasına
geliyoruz. Kemoterapi hastaların bir grubunda gerekli ve etkili bir tedavi,
çünkü vücuda bir zımpara çekiyor. Fakat maalesef bazı kişilerde katlanılması
çok zor olan yan etkiler yaratabilir. Bu nedenle gerekli olmadığı durumlarda
kemoterapi kullanımından kaçınılmalıdır. Böyle durumlarda ise diğer tedavilerle
ya da uygunsa hormon tedavisiyle devam ediliyor. Çünkü meme kanserinin önemli
bir bölümü östrojene karşı duyarlı ve kadınlık hormonu ile artış eğilimi
göstermekte. Bu noktada kadınlık hormonun etkisini bastıracak ilaçlar
kullanılarak tedavi sürdürülebilir.” dedi.
Meme kanseri riski
taşıdığımızı nasıl anlarız?
Bireylerin meme kanseri riski taşıyıp taşımadığı BRCA diye adlandırılan
gen testinin yaptırılmasıyla anlaşılıyor. Meme kanserine duyarlılık geni olarak
bilenen BRCA gen testi pozitif olan bireylerin ise meme kanseri riskini ortadan
kaldırmak için memenin aldırılmasına yönelik cerrahi işlem öneriliyor. Bu noktada
memenin derisi korunarak, her iki memenin de içindeki doku kısmı boşaltılıyor.
Sonrasında ise meme derisinin altına yerleştirilen slikon ve protezler
sayesinde görsel olarak çok iyi sonuçlar alınıyor. Tabii ki bu kişinin
psikolojisi ve kendini daha iyi hissetmesi açısından oldukça büyük önem
taşıyor.
Kaliteli ve yeterli
beslenmeye özen göstermeliyiz…
Ultrason ve memografi başta olmak üzere meme kanserinin
tespit edilmesi için kullanılan tüm yöntemler maalesef hastalık oluştuktan
sonra bir sonuç veriyor. Asıl bu noktada dikkat edilmesi gereken nokta
hastalığın oluşmasını engellemeye çalışmak. Bunun için de yediğimize içtiğimize
dikkat etmemiz, kaliteli ve yeterli beslenmemiz büyük önem taşıyor. Yediklerimiz
dış görünüşü olarak eskisi gibi görünse de raf ömrüne ve bozulma şekline
baktığımızda tamamen değiştikleri görülebiliyor. Bu noktada mümkün oldukça
kaliteli ve doğal besinler tüketilmelidir. Aynı zamanda meme kanserinin tedavi
evresinde de beslenme faktörü oldukça önemli. Çünkü tedaviler vücudunuzdan bazı
kaynakların eksilmesine neden oluyor. Kişinin gıdalarla bu eksikliği
tamamlaması gerekiyor. Doğrudan şu besinler meme kanserine iyi geliyor ya da
engelliyor gibi net bir bilgi yok. Ancak yediğimiz yiyeceklerde var olan zehri
içinde tutabilen ve vücutta detoks işlemi yapan yoğurt önemli bir besin. Tabii
ki yoğurdu evde kendimiz mayalayarak yapmalıyız. Bunun yanı sıra zeytinyağı
üretiminin bol olduğu bir ülke olarak maalesef zeytinyağı tüketimi oldukça
düşük. Margarin gibi işlem görmüş yağların yerine doğal zeytinyağı tercih
edilmelidir. Bununla birlikte her zaman fit kalmak ve bunun için sürekli
egzersiz yapmak gerekiyor. Bu vücudunuzdaki dokuların toparlanmasını ve
kendinizi daha hissetmeniz için de önemli.
Yeni İnci olarak her
zaman kadınlarımızın yanındayız…
Protez sütyen ürünümüzle
kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı oluyoruz
İnovatif ürünleriyle kadınların birçok ihtiyacını
karşıladıklarını ve her zaman onların yanında olduklarını vurgulayan Yeni İnci
Yönetim Kurulu Başkanı Furkan Atakan, “Yeni İnci olarak yıllar önce meme
kanseri olan bir kadının talebi üzerine protez sütyen üretmeye başladık. Meme
kanserine yakalanmış ve bu nedenle göğsünü kaybeden kadınların operasyondan
önceki fiziki görüntülerine sahip olmaları için ürettiğimiz protez
sütyenlerimiz, kişiye özel olarak büyük bir titizlikle üretiliyor. Ticari kaygı
olmadan yaptığımız bu üretimi aslında sosyal sorumluluk olarak görüyoruz.
Protez sütyen ürünümüzle bu hastalığa yakalanan kullanıcılarımıza en iyi ürünü
sunmayı ve böylelikle kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlamayı hedefledik.
Protez sütyenler ülkemize Çin’den ithal ediliyor ve medikal malzeme olarak
oldukça yüksek bir fiyatta satışa sunuluyor. Ayrıca sadece 4,5 beden
seçeneğiyle üretildiği için birçok kullanıcı kendisi için uygun olan ürüne
ulaşamıyor. Biz uygun fiyatla ve 24 farklı beden numarasıyla satışa sunduğumuz
protez sütyenlerimizle bu hastalığa yakalanan tüm kadınlarımıza ulaşmayı ve
onlara bu konuda yardımcı olmaya çalışıyoruz. Keşke hiçbir kadın bu hastalığa
yakalanmasa ve protez sutyeni bir adet bile satmasak. Ama maalesef durum bu
şekilde ilerlemiyor.” dedi.
Hiç yorum yok