Son günlerin en önemli konularından biri olan ALS hastalığına dikkat çekmek için yapılan buzlu su kampanyası, hastalığın önemini bir kez d...
Son günlerin en önemli konularından biri olan ALS hastalığına dikkat çekmek için yapılan buzlu su kampanyası, hastalığın önemini bir kez daha ortaya sererken kronik hastalıklarla başa çıkma konusunda hasta kadar büyük savaş veren isimsiz kahramanlar hasta yakınlarının durumunu da akıllara getirdi.
ALS, bunama, inme, kanser gibi bakımın çok önemli olduğu hastalıklarda hasta yakınlarının yaşadıklarıyla olumsuzluklarla başa çıkma konusunda nasıl hareket etmeleri gerektiğini Hisar Intercontinental Hospital Psikiyatri Uzmanı Dr. Bilal Ersoy'dan öğrendik…
Bakım vermek yeniden anne olmaktır!
Yaşam süresinin artması ve tıptaki ilerlemelerle eskiden hızla kaybettiğimiz hastaların uzun süre yaşatılmasıyla bakıma muhtaç hastaların buna bağlı olarak da bakım verenlerin sayısı artıyor. Gelişmiş batı toplumlarında profesyonel bakıcılarla bu açık kapatılmaya çalışırken, aile bağlarının daha sıkı olduğu bizimki gibi kültürlerde, aile bireyleri bu görevi üstleniyor. Bakım vermek, bir anne işlevi. Sevgi, şefkat ve sabır gerektirir. İnsan yavrusu iki yaşına kadar emek ve yoğun bakım ister. Bu dönemde anneler, kimliklerinin diğer yönlerini askıya alıp, anneliğe yoğunlaşır. Çocuk zorluysa veya peşi sıra gebeliklerle çocuk sayısı artıyorsa anneler daha çabuk tükenir. Çocuk büyütmek gibi umudun olduğu bir süreçte bile annenin kaynakları tükenebilirken bakım gerektiren kronik hastalıkların çoğunda gelecek ne yazık ki daha karanlıktır. Hastalar, yakınları tarafından olabildiğince konforlu yaşatılmaya çalışılır. Bu süreç aile bireyine dair son vazife gibi algılandığı için bakım veren kişi, hüzün, suçluluk, sorumluluk, kaybetme kaygısı gibi duygular açısından yüklü bir dönem yaşar. Ancak bu dönemde en çok bastırılan duygu kadere, hastalığa, diğer aile bireylerine bazen de hastanın kendisine karşı oluşan öfkedir…
Hastanın yanı sıra bakım verenin de psikolojik destek alması çok önemli!
Klinik pratikte en sık gördüğümüz, depresif özellikleri olan bir bireyin yükü sırtlamasıdır. Bu bireyler çocukluktaki rollerinin devamı biçiminde tüm yükü omuzlarında taşırlar. Sorumluluk duygusu yüksek, suçluluk duymaya hazır, hayır diyemeyen isimsiz kahramanlar, altına girdikleri yükün altında ezilseler de hasta kaybedilene kadar ayakta durmaya çalışırlar. Hastanın kaybından bir süre sonra depresyonla psikiyatristlere başvururlar. Çünkü hem depresyona eğilimlilidirler hem de güçlü görünmek adına yaslarını tutamazlar. Hastalığın doğası, süresi, ailenin ekonomik ve kültürel düzeyi, aile içi dinamikler kronik hastaya bakım vermek konusunda etkili faktörler. Sürecin tüketici olduğunun, olumsuz duygulara açık olduğunun inkâr edilmemesi, ailenin sağlıklı bireylerinin, hem duygularını hem de bakımı paylaşması ruh sağlığı açısından koruyucu olacaktır.
Yakınımızın hastalığına, acısına, çaresizliğine şahit olmak, ruhsal olarak oldukça yıpratıcıdır. Bakım verenlerde depresyon, uyum bozukluğu, anksiyete bozukluğu gibi ruhsal tablolar sık görülür. Odak noktası hasta olduğu için bakım verenin ruhsal yakınmaları ihmal edilir. Eğer strese uzun süre maruz kalırsanız vücudunuz bir şeylerin yanlış gittiği yönünde ikaz işaretleri vermeye başlar. Bunun için fiziksel, bilişsel, duygusal ve davranışsal belirtileri göz ardı etmemek gerekir. Baş dönmesi, genel ağrı, diş gıcırdatma, çene sıkma, hazımsızlık, baş ağrısı, kas gerginliği, uyku sorunları, kalp çarpıntısı, kulaklarınızda çınlama, yorgunluk, bitkinlik, titreme, kilo kaybı ya da kilo alımı gibi fiziksel belirtilerin yanı sıra öfke, kaygı, ağlama, depresyon, sinirlilik, negatif düşünce, konsantrasyon problemleri, unutkanlık, yetersizlik gibi duygusal belirtiler de görülmeye başlar.
Ateş düştüğü yeri yakar. Hastalık, iyileşme veya kayıp dönemlerinde, bakım verenlerin de destek almaları hem kendileri hem de hastaları için sürecin en az zararla atlatılmasına katkı sağlar.
ALS, bunama, inme, kanser gibi bakımın çok önemli olduğu hastalıklarda hasta yakınlarının yaşadıklarıyla olumsuzluklarla başa çıkma konusunda nasıl hareket etmeleri gerektiğini Hisar Intercontinental Hospital Psikiyatri Uzmanı Dr. Bilal Ersoy'dan öğrendik…
Bakım vermek yeniden anne olmaktır!
Yaşam süresinin artması ve tıptaki ilerlemelerle eskiden hızla kaybettiğimiz hastaların uzun süre yaşatılmasıyla bakıma muhtaç hastaların buna bağlı olarak da bakım verenlerin sayısı artıyor. Gelişmiş batı toplumlarında profesyonel bakıcılarla bu açık kapatılmaya çalışırken, aile bağlarının daha sıkı olduğu bizimki gibi kültürlerde, aile bireyleri bu görevi üstleniyor. Bakım vermek, bir anne işlevi. Sevgi, şefkat ve sabır gerektirir. İnsan yavrusu iki yaşına kadar emek ve yoğun bakım ister. Bu dönemde anneler, kimliklerinin diğer yönlerini askıya alıp, anneliğe yoğunlaşır. Çocuk zorluysa veya peşi sıra gebeliklerle çocuk sayısı artıyorsa anneler daha çabuk tükenir. Çocuk büyütmek gibi umudun olduğu bir süreçte bile annenin kaynakları tükenebilirken bakım gerektiren kronik hastalıkların çoğunda gelecek ne yazık ki daha karanlıktır. Hastalar, yakınları tarafından olabildiğince konforlu yaşatılmaya çalışılır. Bu süreç aile bireyine dair son vazife gibi algılandığı için bakım veren kişi, hüzün, suçluluk, sorumluluk, kaybetme kaygısı gibi duygular açısından yüklü bir dönem yaşar. Ancak bu dönemde en çok bastırılan duygu kadere, hastalığa, diğer aile bireylerine bazen de hastanın kendisine karşı oluşan öfkedir…
Hastanın yanı sıra bakım verenin de psikolojik destek alması çok önemli!
Klinik pratikte en sık gördüğümüz, depresif özellikleri olan bir bireyin yükü sırtlamasıdır. Bu bireyler çocukluktaki rollerinin devamı biçiminde tüm yükü omuzlarında taşırlar. Sorumluluk duygusu yüksek, suçluluk duymaya hazır, hayır diyemeyen isimsiz kahramanlar, altına girdikleri yükün altında ezilseler de hasta kaybedilene kadar ayakta durmaya çalışırlar. Hastanın kaybından bir süre sonra depresyonla psikiyatristlere başvururlar. Çünkü hem depresyona eğilimlilidirler hem de güçlü görünmek adına yaslarını tutamazlar. Hastalığın doğası, süresi, ailenin ekonomik ve kültürel düzeyi, aile içi dinamikler kronik hastaya bakım vermek konusunda etkili faktörler. Sürecin tüketici olduğunun, olumsuz duygulara açık olduğunun inkâr edilmemesi, ailenin sağlıklı bireylerinin, hem duygularını hem de bakımı paylaşması ruh sağlığı açısından koruyucu olacaktır.
Yakınımızın hastalığına, acısına, çaresizliğine şahit olmak, ruhsal olarak oldukça yıpratıcıdır. Bakım verenlerde depresyon, uyum bozukluğu, anksiyete bozukluğu gibi ruhsal tablolar sık görülür. Odak noktası hasta olduğu için bakım verenin ruhsal yakınmaları ihmal edilir. Eğer strese uzun süre maruz kalırsanız vücudunuz bir şeylerin yanlış gittiği yönünde ikaz işaretleri vermeye başlar. Bunun için fiziksel, bilişsel, duygusal ve davranışsal belirtileri göz ardı etmemek gerekir. Baş dönmesi, genel ağrı, diş gıcırdatma, çene sıkma, hazımsızlık, baş ağrısı, kas gerginliği, uyku sorunları, kalp çarpıntısı, kulaklarınızda çınlama, yorgunluk, bitkinlik, titreme, kilo kaybı ya da kilo alımı gibi fiziksel belirtilerin yanı sıra öfke, kaygı, ağlama, depresyon, sinirlilik, negatif düşünce, konsantrasyon problemleri, unutkanlık, yetersizlik gibi duygusal belirtiler de görülmeye başlar.
Ateş düştüğü yeri yakar. Hastalık, iyileşme veya kayıp dönemlerinde, bakım verenlerin de destek almaları hem kendileri hem de hastaları için sürecin en az zararla atlatılmasına katkı sağlar.
Hiç yorum yok